Geleceğin Şehirleri, Enerji Kaynaklarının Doğru Yönetimi ile İnşa Edilecek

Geleceğin Şehirleri, Enerji Kaynaklarının Doğru Yönetimi ile İnşa Edilecek

T.C Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yayınladığı verilere göre; son 60 yıl içerisinde Türkiye’nin kentsel nüfus oranı yüzde 30’dan yüzde 70’e çıkmıştır. Aynı yıllar içerisinde dünyadaki kent nüfusu ise yüzde 20’lik bir artış göstererek yüzde 60’a yaklaşmıştır. Kent nüfusundaki hızlı yükselişin yanında getirdiği artan kaynak ve enerji ihtiyacı, atık üretimi, hızlı ve plansız şehirleşme, hava ve su kirliliği gibi konular da git gide daha çok önem kazanmaktadır. Şehirleşme, temelleri sanayi devrimine dayanan bir süreçtir. Üretimin otomatikleşmesi, tüketimin artması ve gelişen teknoloji sonucunda ekonominin tarım sektöründen sanayi ve hizmet sektörüne kayması, şehirlere yönelik göçü her geçen yıl artırmaktadır.

Tüm bu ihtiyaçları karşılayabilmek ve modern yaşamı sürdürebilmek için gerekli olan en önemli unsur ise şüphesiz ki enerjidir. Artan enerji ihtiyacı sürdürülebilir yollarla karşılanmadığında, bu sürecin sonunda ortaya çıkan sera gazları (karbon dioksit, metan, nitröz oksit, vb.) atmosfere salınarak dünya etrafında birikmekte ve sera etkisi oluşturmaktadır. Güneş ışınlarının yeryüzünden yansıdıktan sonra atmosferden çıkmasını engelleyen bu gazlar küresel ısınmanın en büyük etkeni sayılabilir. Aralık 2015’de 195 ülkenin onayı ile kabul edilen Paris Anlaşması, küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlamayı amaçlarken, bu hedefi koruyabilmek adına en önemli adım elbette enerji ihtiyacını sınırlamak ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönelmek olacaktır.

Şehirler, enerji ihtiyacının en yüksek olduğu bölgeler olduğundan sürdürülebilir bir dünya yolunda atılması gereken en büyük adımlardan biri şehirlerdeki sürdürülebilir kalkınmadır. ABD Enerji Bilgi İdaresi’nin açıkladığı verilere göre; üretilen toplam enerjinin yüzde 30’u sanayi sektöründe, yüzde 30’u ulaşım sektöründe, kalan yüzde 40 ise binalarda harcanmaktadır (bkz şekil 1.). Bu orandan da anlaşıldığı üzere ulaşım ve binalar için harcanan enerji toplam enerji ihtiyacının yüzde 70’ini oluşturmaktadır. Sürdürülebilir yollardan enerji üretimine yönelimin artmasına rağmen bu oran özellikle gelişmekte olan ülkelerde daha düşük kalmaktadır.

Şekil 1 Sektörlere Göre Enerji Dağılımı Grafiği, US Energy Information Administration

Şekil 1: Sektörlere Göre Enerji Dağılımı Grafiği, US Energy Informatıon Admınıstratıon

Türkiye Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre; Türkiye’de enerji üretiminin çoğunluğu doğal gaz ve kömür ile karşılanmaktadır. Kömürün yanması sonucu açığa çıkan karbon monoksit (CO) ve karbon dioksit (CO2) gazlarının artması ekolojik dengenin korunması ve sağlık açısından oldukça tehlikelidir.  1970 ve 2017 yıllarında kullanılan enerji üretim yöntemleri karşılaştırıldığında (bkz şekil 2) doğal gaz kullanımının yaygınlaşmasına rağmen kömür kullanımın azalmadığını görüyoruz. Bunun birincil nedenleri elbette ekonomik yetersizlik ve alt yapı sorunlarıdır. Bunun yanında güneş enerjisi, rüzgar enerjisi ve çöplerden elde edilen enerji gibi sürdürülebilir kaynakların kullanımı da son 50 yıl içerisinde belirgin bir artış göstermiş olup, petrol bazlı sıvı yakıtlar ise büyük ölçüde azalmıştır. Bu durum sürdürülebilir şehir yolunda atılan önemli bir adım olarak görülebilir.

Şekil 2 Enerji kaynakları kullanımı 1970-2017, T.R Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

Şekil 2: Enerji kaynakları kullanımı 1970-2017, T.R Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

Şehirlerde sürdürülebilir kalkınma; ekonomik, sosyal ve çevresel olmak üzere 3 temele dayanır.  Sürdürülebilir şehir olgusunun gerçekçi olabilimesi için bu üç temel unsuru kapsayan holistik bir yaklaşım benimsenmesi şarttır. Her şehir kendi jeografik, demografik ve ekonomik özelliklerine göre 10, 25 veya 50 yıllık bir vizyon ve kalkınma planı belirler. Buna göre şehirler için üretilen ortak stratejileri 5 ana başlıkta aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

  1. Enerji üretiminde sürdürülebilir kaynakların kullanımını artırarak temiz enerji sağlamak ve üretilen enerjiyi paylaşabilmek için uygun altyapı hazırlamak, enerji pilleri geliştirerek üretilen enerjiyi depolayabilmek.
  2. Şehir planlamasında karma kullanımlı bölgeler yaratarak, her kesimden insan için konut ihtiyacı ve temel hizmetlerin sağlanması, gecekondu alanlarının iyileştirilmesi.
  3. Toplu taşıma ve raylı sistemleri artırmak, bisiklet ve yaya yollarını geliştirerek bireysel araç kullanımını minimuma indirmek.
  4. Atık üretimini minimuma indirebimek adına geri dönüşüm bilincini şehir sakinlerine kazandırmak, tüketim bilincini azaltarak dönüşümlü kullanıma teşvik etmek.
  5. Ortak kullanıma açık yeşil alanlar ve yeşil koridorlar yaratmak.

Sürdürülebilir bir yaşam alanı oluşturmak adına yukarıdaki 5 temel maddenin merkezi ve yerel yönetimler tarafından benimsenmesi oldukça önemlidir. Bunların başında gelen şehir planlaması ise erişilebilirlik, afetlere karşı dirençli altyapı, sosyal bütünlük gibi önemli öğeleri doğrudan etkilemektedir. Yayılmacı şehir anlayışının aksine kompakt ve karma kullanımlı bir şehir hem ulaşım ihtiyacını minimuma indirmekte hem de alandan tasarruf etmeyi sağlamaktadır. Karma kullanımlı şehirlerde konut bölgeleri ve ticaret bölgeleri homojen biçimde dağılmıştır. Burada amaç yaşam alanına yakın çalışma imkanı, eğitim, sağlık hizmeti, alışveriş bölgeleri sağlamak ve insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak için uzak yollar kat etmelerini engellemektir. Bu şekilde hem verim arttırılır hem de ulaşım sonucu ortaya çıkacak CO2 salınımı azaltılmış olur.

Ulaşım, enerji tüketimi konusunda böyle büyük bir önem taşırken bireysel araç kullanımının çoğalması istenmeyen bir durumdur. Bireysel araçların yerine oluşturulacak alternatiflerin başında gelen raylı sistemlerin kurulamadığı bölgelerde ise toplu taşıma araçlarının kolay erişilebilir olması önem taşır. Özellikle insan gücüne dayalı ulaşım şekilleri günümüzde çoğu ülkede desteklenirken, bireyleri yakın mesafeleri yürümeye veya bisiklet ile ulaşmaya teşvik eden projeler, her şehrin kendi altyapı ve sosyal dinamiklerine göre geliştirilmelidir. Örneğin sokakta güvenle seyahat edebilmek adına iyi ışıklandırma sağlamak, yaya ve bisikletliler için sık sık mola alanları tasarlamak ve insanları pasif ulaşıma teşvik etmek birçok ülke tarafından benimsenen çözümler arasındadır. Yaya ve bisiklet yollarını ortak kullanıma açık yeşil alanlar ile entegre etmek hem pasif ulaşımı destekleme hem de sosyal bütünlüğü artırma açısından yararlı olabilir. Bunun yanında, özellikle sıkışık ve kalabalık şehir bölgelerinde tasarlanacak parklar ve araç trafiğine kapalı yeşil koridorlar, taşıt kaynaklı CO2 miktarının azalmasında önemli rol oynamaktadır.

Atık, tüketme odaklı modern dünyanın en büyük sorunlarından biridir ve birincil çözüm bu konuda farkındalık yaratmaktan geçer. Bireyler geri dönüşüm konusunda bilinçlendirilmeli ve şehirlerde buna yönelik alt yapı sağlanmalıdır. Bunun yanında yeni ürün almak yerine elde olanı onarmak ve ona yeniden işlev kazandırmak, bazı ürünleri paylaşımlı kullanmak da atık üretimini azaltma yolunda atılması gereken önemli adımlardandır. Katı atıkların yakılması ile veya organik atıklardan biyogaz üreterek enerji elde etmek de mümkündür, fakat bu işlemlerin sonucunda ortaya çıkacak gazların iyi bir planlama yapılarak arıtılması gerekmektedir.

Yukarıda açıklanan maddelerden de anlaşıldığı üzere sürdürülebilir kalkınma birçok temele dayanır ve uzun vadeli çözüm üretmeyi gerektirir. Ayrıca uygulanacak yöntemlerin ekonomik açıdan uygulanabilir ve sosyal açıdan kabul edilebilir olması şartı söz konusudur. Sürdürülebilir bir dünya yolunda, bireylerde farkındalık yaratmak ve davranış biçimlerini değiştirmek en az geliştirilecek yeni teknolojiler kadar önemlidir.

Özge Şahin

Project & Development Services 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir