KENT HAKKI YETERLİLİĞİ ÜZERİNE: ŞEHİRCİLİK VE GAYRİMENKUL SEKTÖRÜNE KISA BİR BAKIŞ

KENT HAKKI YETERLİLİĞİ ÜZERİNE: ŞEHİRCİLİK VE GAYRİMENKUL SEKTÖRÜNE KISA BİR BAKIŞ

Bu yıl 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü’nün 73. yıldönümü kutlanırken, Türkiye’de 6 –8 Kasım 2022 tarihleri arasında gerçekleşecek olan 46. Şehircilik Kolokyumu teması ise “Toplumda ve Mekanda Adalet” olarak belirlendi. Kolokyum’da öne çıkacak konu başlıkları arasında kent hakkı, mekansal adalet ve adil kent kavramları yer almakta.

Yaklaşık 3 senedir hayatımızda olan COVID-19 Pandemisi, pek çok konuda olduğu gibi kentleşme ve gayrimenkul konularında da alışılagelmiş normları değiştirdi. Özellikle kent hakkı ve mekansal adalet konuları bu süreçte yeniden gündeme geldi. Diğer ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de uzun süren karantina dönemi boyunca temel ihtiyaçlara ve sosyalleşme olanaklarına erişim kısıtlandı. Kamusal açık alanlarda zaman geçirme ihtiyacı artarken, bu alanlara erişim imkanı toplumdaki her birey için eşit olarak sağlanamadı. Özellikle karantina döneminde kamusal yeşil alanı yeterli olan kentlerde insanların hareket ve sosyalleşme olanağı artarken, söz konusu alanların yetersiz olduğu kentlerde ise pek çok insanın hareket imkanı kısıtlı kaldı.

Bu durum, planlama disiplininde risk yönetimi ve kamu yararı konularını ön plana çıkarttı. Bu bağlamda düşünüldüğünde, şehirlerin kriz durumlarına hazırlıklı olması, mevcut kentsel yapı ve işlevlerin vatandaşların ihtiyaçlarını her durumda karşılayabilmesi gerekmektedir. Söz konusu işlevlerin pandemi gibi kriz ortamında karşılanamadığı durumlarda ise dönüşüm kavramının devreye girmesi gerektiği söylenebilir. Bu konularda etkin çözüm önerileri elde edebilmek adına başlıca atılacak adımlardan biri, şehir planlama ve gayrimenkul sektörleri öncelikli olmak üzere disiplinlerarası ortak bir çalışma ortamının oluşturulması ve etkinliğinin artırılmasıdır.

Pandemi sırasında tecrübe ettiğimiz ‘’yeni normal’’ sürecinde, kentleri daha efektif bir ekosisteme dönüştürmek için planlama ve proje tasarımları konusunda ne gibi adımlar atılabileceği pek çok ülkede tartışma konusu. Bu noktada öne çıkan ve günümüzde uygulamada artış görülen “dayanıklı kent”, “sürdürülebilirlik” kavramları değinilmesi gereken diğer noktalar olarak karşımıza çıkıyor. Dayanıklılık terimi genel olarak kentlerin ekonomik kriz, iklim değişikliği, terör ve pandemi gibi çeşitli farklı tehditlere karşı hazırlıklı olması ve verimli bir toparlanma sürecine alt yapı sağlamasıdır. Bu kavram, toplumları afetlere karşı hazırlamayı ve felaketlerin yol açabileceği sonuçları daha efektif bir şekilde özümsemeyi ve etkilerini azaltmayı hedeflemektedir. COVID-19 pandemisini ise kentsel dayanıklılığa meydan okuyan bir felaket olarak kabul edebiliriz. Bu dönemde pandeminin kentsel peyzaj yapıları ve işlevleri üzerindeki etkisini araştıran birçok çalışma yapılmış ve çalışmalar sonucunda ve kentsel yapı ve altyapının vatandaşların ihtiyaçlarını karşılaması noktasındaki verimsizliğine odaklanılmıştır. Söz konusu çalışmalar, geleneksel kentsel yönetim ve kentsel planlama yöntemlerinin dönüştürülme ihtiyacını ortaya koymaktadır Salgın hastalıklar gibi afetleri daha az hasarla atlatmak için bireylerin ihtiyaçlarına göre şehirleşme bakış açısını yeniden gözden geçirmenin gerekliliğini gözler önüne sermektedir. Ek olarak, kentlerde kirliliği önlemek için adımlar atmak, doğal kaynakları ve kültürel mirası korumak, atık malzemeyi en aza indirmek ve enerji verimliliği (net sıfır karbon, sera gazı salınımı azaltmak, iklim değişikliğine uyum gibi uygulamalar) hem gayrimenkul sektörü için, hem de yaşanabilir adil kent yapısına ulaşmak için uzun vadede uygulanması gereken önemli adımlar olarak gündemimizde yer almaktadır.

Ekran Alıntısı

Özetle, COVID-19 salgınını, gerek planlama, gerek kamu, gerekse gayrimenkul sektöründe görev alan uzmanlar için kentsel yapıların ve işlevlerin vatandaşları fiziksel, sosyal ve psikolojik açıdan korumak ve desteklemek açısından yeterince verimli olmadığını fark etmesini sağlayan bir uyarıdır diyebiliriz. Bu nedenle, kentleri daha güçlü kılmak için kısa vadeli ve uzun vadeli kentsel planlama ve yatırımların ciddi şekilde dikkate alınması gerekmektedir. Şehir planlama, mühendislik, mimarlık, iktisat gibi farklı altyapılardan gelen ve gayrimenkul sektöründe görev alan bireylerin yanı sıra, kamu kurumlarında çalışan bireylerin de teoriği ve pratiği bir araya getirerek, kapsayıcı ve uzun vadeli düşünerek, pandemi gibi kriz durumlarının toplumsal ve psikolojik olarak daha az hasarla atlatılmasını mümkün kılabilecektir.
Dünya Şehircilik Günümüz kutlu olsun.

Neşe Kurt
Consultant, Valuation & Advisory
Cushman & Wakefield Türkiye