Tarım Ve Hayvancılık’da Lojistiğin Önemi

Tarım Ve Hayvancılık’da Lojistiğin Önemi

Son yirmi yılda yaşanan hızlı kentleşme, endüstride yaşanan gelişmeler ve iç nüfusta oluşan ihtiyaçlar; şehirlerin pakenlenmiş gıda başta olmak üzere birçok sektörde hızlı bir ilerleme yaşamasını da beraberinde getirmiştir.

Fakat söz konusu olan tarımsal üretim ve hayvancılık olduğunda, aynı şehirler bunu çeşitli argümanlar, arazi yokluğu ve kent kültürü gibi etkenler nedeniyle taşralara bırakmış ve uzak kalmayı yeğlemişlerdir. Çoğu zaman verimli tarım arazisi olarak kullanılabilecek alanların kentin ana arterlerinin geçtiği merkezlere dönüştüğü günümüzde, paketlenerek endüstriyel bir boyut kazanmış gıda üretimi her ne kadar kentlerin ekonomisine istihdam olarak katkı sağlasa da başka stratejik sorunlara yol açıyor. Topraktan ve tarımsal gıdadan uzaklaşan modern şehirler, sağlıklı bir bireyin ihtiyaç duyacağı tüm temel besin ögeleri için kendi iç üretim ve ekonomi sistemlerinin dışına bağımlı hale geliyorlar. Birleşmiş Milletler’in üye devletlere yönelik geliştirdiği ve sürdürülebilir kalkınma için zaruri addettiği hedefler ne kadar her şehrin kendi kendini besleyebilmesi gerektiğini belirtse de, günümüzde hiçbir büyük şehrin kendini beslemesi mümkün değil. Bu yüzden tarımsal gıdanın sağlıklı ve organize bir şekilde şehirlere ulaşabilmesi, hızla artan şehir nüfusu da göz önünde tutulduğunda öncelikli ve hayati bir önem taşıyor.

Şehirlerde küçük boyutlarda yapılmaya çalışılan tarım ve hayvancılık, hem yerel yönetimler hem de merkezi hükümetler tarafından Türkiye de dahil olmak üzere desteklense de, şehirler gıda gibi oldukça önemli bir alanda taşraya bağımlı durumdalar. Bu nedenle şehirlerin sağlıklı bir şekilde besine ulaşması ancak ekonomilerinde önemli yer taşıyan perakende ve lojistik sektörlerinin entegre işbirlikleriyle mümkün olabiliyor. Hem geleneksel perakendenin en temel hali olarak nitelenebilecek semt pazarları hem de günümüzde perakende deyince akla ilk gelen kanal olan zincir marketler şehirde yaşayanların taze gıdaya ulaşması için oldukça önemli bir aracılık rolü üstleniyor. Örneğin birçok tüketicinin alışveriş yaptığı marketlerden satın aldığı domates ya da çileğin raflarda kendine yer bulana kadar lojistik dahil geçirdiği süreç, taze ve sağlıklı gıdanın şehirlere ulaşmasına ve bu ürünlerin kentlilerin mutfaklarına girmesine olanak sağlıyor.

Tarımsal gıda tedarik zincirinin en önemli halkası olan lojistik sektörünün artan nüfusa bağlı olarak gün geçtikçe katlanarak büyüyen talebe Türkiye gibi tarım üretimi görece çeşitli ve gelişmiş olan ekonomilerde şimdilik karşılık verebiliyor olması pek tabii gelecekte de verebilecek olması anlamına gelmiyor. Şehirlerin her geçen gün tarımsal üretimden uzaklaşması ve bu ürünlere olan ihtiyacının artıyor olması nedeniyle yaşanabilecek lojistiğe bağlı sıkıntılar ise ancak tıpkı tarımsal üretimi arttırmak için yapıldığı gibi teknolojinin lojistik süreçlerin içine de dahil edilmesi ile mümkün.

Günümüzde küresel çapta üretilen taze gıdanın neredeyse üçte birinin ziyan olduğu düşünüldüğünde arz-talep dengesinin sağlıklı bir şekilde kurulmasını sağlayacak olan veriye dayalı yeni nesil çözümler, şehirlerin tarımsal gıdaya düzenli olarak erişmesini mümkün kılmak için atılacak ilk adım olarak görülebilir. Teknoloji geliştiricilerin büyük bir çaba gösterdiği big-data analizleri ise bu planlamada hem perakendecilerin hem de gıda taşımacılığıyla ilgilenen lojistik sektörü liderleri için adres olarak gösterilmekte. Hasat sonrası yaşanan kayıpların yarısının önlenmesiyle yaklaşık bir milyar insanın beslenmesinin mümkün olduğunu belirten McKinsey & Company ise en az tarımsal planlama kadar önemli olan gıda lojistiği alanında teknolojinin sunduğu olanaklardan yararlanarak, bugün için birden fazla aracının dahil olduğu ve bu sebeple de hem maliyetlerde büyümeye hem de teslimatlarda sarkmaya sebep olan taze gıda lojistiği için dijitale dayanan bir çözüm sunulabileceğine dikkat çekiyor.

Çağımızın mümkün kıldığı veri analizleri ve big data planlamalarıyla gıda sektöründe gelecek dönemde yaşanacak olan talep artışına uyum sağlanabileceği gerçeğine ek olarak bazı uzmanlar IoT (nesnelerin interneti) teknolojileriyle depolama veya taşınma aşamasında taze gıdada bir bozulma veya çürüme yaşanmaya başlandığı an ürüne en hızlı şekilde müdahale edilmesine olanak sağlayan gerçek zamanlı raporlamanın önemine dikkat çekiyor. Özellikle ülkemiz gibi sıcak iklime sahip bölgelerde, soğuk tedarik zincirinin tüm gıdalar için devreye alınması gerektiğini belirten uzmanlar, yüksek ve hızlı şehirleşmenin getirdiği talep artışını karşılayabilmek için hasat sonrası kayıpların önlenmesinin de önemli olduğunu savunuyor. Bunu başarabilmek için atılması gereken ilk adımın ise büyük bir çoğunluğu karayolu üzerinden taşınan tarımsal gıdaların soğuk zincir kapsamına alınması olduğunu vurguluyorlar. Tüm bunlara ek olarak tüketici bilincinde yaşanan artış ile birlikte organik ürünlere olan yoğun ilgi göz önüne alındığında, üzerinde hiçbir ilaç kullanılmamış ve genetiği değiştirilmemiş tarımsal gıdaya olan talep artışının ancak teknolojik çözümlerin gıda lojistiğine eklemlenmesiyle karşılanabileceği de özellikle Batı Avrupa ülkelerinin gündeminde baş sırada yer alıyor.

Türkiye özelinde bakıldığında İzmir’in hala ciddi bir tarım kenti olması sebebiyle çok fazla etkilenmediği söylenebilse de özellikle İstanbul ve Ankara’nın şehir dışından gelen taze gıdaya ihtiyaç duyduğu bir gerçek. Geleceği planlarken bu ihtiyacın gün geçtikçe artacağı da hesaba katılarak hareket edilmesi ve bu kentlerdeki arz talep dengesinin sağlıklı bir şekilde kurularak olası arz eksikliğinin ve dolayısıyla fiyat artışının önüne geçilmesi ancak lojistik planlamasının içine teknolojinin dahil edilmesiyle mümkün görünüyor.