Yapay Zeka ve otomasyon Bir Tehlike Mi?

Yapay Zeka ve otomasyon Bir Tehlike Mi?

Robotik teknolojiler ve otomasyon şimdiden perakende sektöründe birçok dinamiği yeniden tanımlarken, yapay zeka teknolojilerinde son 5 yıldır yaşanan yüksek hızlı devinimler, sadece alışveriş süreçlerimizi değil, tüketim biçimlerimizi de kökünden değiştiriyor. Tamamen robotların işlettiği restoranlar, yapay zeka ile donatılmış mutfak robo şefler, raf diziminden ödeme işlemlerine insan emeğinden tamamen arındırılmış süpermarketler ve mağazalar, son yıllarda yaşanan yapay zeka gelişmeleriyle birlikte gelecek dünyanın ihtiyaç duyacağı iç gücü talebini sıfırdan tanımlıyor. Bu durum da halihazırda dünya genelinde yoğunlukla insan emeğine dayalı olarak işleyen perakende sektöründe büyük değişikliklerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Şimdilik yoğunlukla Uzak Asya’da başlayan bu dönüşüm, büyük bir hızla Avrupa’da, Kuzey Amerika’da ve Basra Körfezi ülkelerinde yayılmaya devam ederken, işletim maliyetlerinde yaşanacak düşüş ve verimlilikte yaşanacak artış ile diğer sektörlere kıyasla oldukça düşük kar marjlarıyla çalışan perakende sektörünün yatırımcılarını cezbediyor. Operasyonel karlılığa ek olarak, otomasyon ve yapay zeka ile zenginleştirilmiş perakende, daha mutlu tüketicilere ve dolayısıyla daha yüksek satışa kanal oluşturuyor.

Birçok sektörde eş zamanlı olarak gerçekleşen bu dönüşüm her ne kadar kaçınılmaz olarak değerlendirilse de otomasyona, robotiğe ve yapay zekaya bağlı olarak işgücü piyasasında yaşanacak olan talep değişikliği, kimi çalışanlar için karşı gelinmesi gereken bir tehlike olarak algılanıyor. Şu an için emek yoğun bir sektör olan perakende sektörü çalışanları içinde bu dördüncü endüstriyel devrime yönelik şüphecilik daha yoğunken, tarihsel süreç bugün yaşanan dönüşümün insanlığın içinden geçtiği diğer üç endüstriyel devrim sürecinden çok da farklı işlemediğini ortaya koyuyor. Özellikle ilk iki endüstriyel devrim sürecinde aynı korkuların yaşandığı ve korkulanların olmadığı düşünüldüğünde, içinde bulunduğumuz otomasyona ve yapay zekaya dayalı 4. endüstriyel devrim için de sahip olunan birçok korkunun yersiz olduğunu söylemekte fayda var. Accenture yöneticileri Paul R. Daugherty ve H. James Wilson’in geçtiğimiz yıl kaleme aldığı ve birçok yönetici tarafından takdirle karşılananhenüz Türkçe’ye çevrilmemiş Human + Machine: Reimagining Work in the Age of AI adlı kitabı da otomasyon ve yapay zekanın doğurduğu tüm korkulara cevap verirken, bu teknolojilerin gelecekte doğuracağı pozitif katkılara da dikkat çekiyor.

Peki, otomasyon ve yapay zeka neden işgücü piyasası için olumlu bir süreç? Öncelikle otomasyon, birinci endüstriyel devrimde yaşanan makineleşmenin sonucunda olduğu gibi, üretim ve satış süreçlerinde maliyetleri düşürerek tüketicilerin daha düşük fiyatlarla daha fazla tüketim yapabilmesine olanak tanır. Her ne kadar otomasyonun uygulandığı ve yapay zekanın kararlarına bırakılan işlerde insan gücüne ihtiyaç azalacak ve istihdam o iş kolunda düşecek olsa da bu teknolojilere bağlı olarak büyüyen ekonomi şimdiye kadar mevcut olmayan yeni işler yaratırken hem eğitimli hem de az eğitimli çalışanlar için de daha yüksek geliri mümkün kılıyor. Bir başka deyişle, yeni teknolojiler, geçmişin lükslerini bugünün temel ihtiyaçlarına dönüştürürken, bu yeni ihtiyaçları desteklemek için gereken yeni iş kollarının doğmasına olanak sağlıyor. Örneğin elektriğin keşfi ve petrolün bir enerji kaynağı olarak kullanılmasıyla başlayan ikinci endüstriyel devrimde kömüre dayalı olarak çalışan deniz yolcu ulaşımı sektörü, petrole dayalı çalışan hava ulaşımının gündeme gelmesinden rahatsız olmuş ve yakın gelecekte işlerini kaybedecekleri düşüncesiyle hareket etmişlerdi. 1950’li yıllara gelindiğinde hala çok pahalı bir ulaşım yöntemi olan uçakların karşısında direnmeye devam eden deniz yolcu ulaşımı sektörü, teknolojik gelişmelerle birlikte uçak bilet fiyatlarında yaşanan düşüşle birlikte özellikle kıtalararası yolculuktaki tüm gücünü kaybetmiş, sektör özelinde istihdam rakamları aşağı düşmüştü. Fakat uçak yolculuğunun daha hızlı ve daha ucuz olmasıyla dünya genelinde seyahat eden insan sayısında büyük bir artış yaşandı. Turizm sektörü ise çok büyük bir hızda büyümeye devam ederken, örneğin 1950’de dünyada örneği bile olmayan eğlence parkı sayısı bugün 1000’e ulaştı. Bu parkları ziyaret eden insan sayısı bir milyara yaklaşırken ortaya çıkan bu yeni sektör özelinde sadece Kuzey Amerika’da ve Avrupa’da animatöründen mühendisine, roller coaster operatöründen sağlık personeline 2.4 milyon yeni iş yaratılmış durumda. Teknolojik değişimlerin kimi işgücü kalemlerine olan talebi azalttığı doğru olsa da yaşanan bu teknolojik değişimlerin yüzbinlerce yeni iş alanı yarattığına da şüphe yok.

Salesforce’un yaptığı bir araştırma bilişim yöneticilerinin %52’sinin yeterli sayıda çalışan bulmakta zorlandığını belirtirken, 2017 yılındaki bir diğer araştırma Amerika’da üniversiteden mezun olan bilgisayar mühendislerinin tüm Amerikan ekonomisinin ihtiyaç duyduğu 500 bin mühendis sayısından çok daha az olduğunu ortaya koyuyor.

Mevcut iş süreçlerinin otomasyon ve yapay zeka ile iyileştirilmesi döneminde, bu sistemler iddia edildiği gibi çalışanların işlerini elinden almıyor, aksine daha önce mümkün olmayan performans kazanımlarını elde etmek için yeteneklerimizi geliştirerek bizimle işbirliği yapıyorlar. Çalışanların yapması gereken ise bu yeni süreçte çağın gereklerine uyum sağlayarak ortaya çıkan yeni işlere uygun bir şekilde kendilerini geliştirmek ve ortaya çıkan yaratıcı ekonominin bir parçası olmaya çalışmak.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir